BÖLÜM I

Tuval Üzerine Akrilik 50x60 cm 2005
Tuval Üzerine Akrilik 30x40 cm 2005

Tuval Üzerine Akrilik 30x40 cm 2005




Tuval Üzerine Akrilik 40x50 cm 2005 (Sayra Muran Koleksiyonu)

Tuval Üzerine Akrilik 110x100 cm 2003

Tuval Üzerine Akrilik 110x12ocm 2003


Tuval Üzerine Akrilik 130x110 cm 2001








Tuval Üzerine akrilik 140x100 cm 2003

Tuval Üzerine akrilik 130x110 cm 2003

Tuval Üzerine Akrilik 110x100cm 2003




Tuval Üzerine Akrilik 130x110 cm 2003 (31. DYO Resim Yarışması)






Tuval Üzerine Akrilik 110x100 cm 1999 (61. Devlet Resim Yarışması) (Galeri Artist)




Tuval Üzerine Akrilik 130x110 cm 2023 (Galeri Artist)





İNSAN VE ANLAMI AÇISINDAN OKTAY DEĞİRMENCİ’NİN RESİMLERİ
Prof. Bedri KARAYAĞMURLAR
ARTİST DERGİSİ Ağustos / 2003


Teknolojinin damarlarımıza dek işlediği günümüzde, bütün olan bitenin kendi deneyimlerimizle kavranması yerine, teknolojinin sağladığı olanakların penceresinden görmek neredeyse kaçınılmaz oldu. Hiç ayırdında olmadan görsel belleğimize yerleşen imgelerin içerikleri ve anlamları değişti. İnsanın kendisini algılamasındaki değişim bizce daha da şaşırtıcı. İçinde yaşadığımız nesnel koşulların oluşturduğu fizyo-psikolojik etkenler ve buna bağlı olarak dünya algısı ikili bir kimlik göstermeye başladı.günlük yaşamda bizi sınırlayan koşullarla davranmamıza karşın, teknolojinin sağladığı us dışı görüntülerin nesnellikle çelişmesini hiç yadırgamıyoruz. Doğal olanın hangisi olduğu konusunda düşünme gereği bile duymuyoruz.


Görsel algımızın biçimlenmesindeki doğaya özgü olan yan, ne denli önemli ise, algımızın içeriğini oluşturan yeni koşulların yönlendirmesi de o denli önemli. Sanat tarihi içinde insanın ele alınışını biraz düşünürsek, ilginç bir çizgi ile karşılaşırsız. 20. yüzyılın son dönemine dek neredeyse figürler yer çekimine sıkı sıkıya bağlı ve bir işlev içinde ele alınır. Düşsel, mitolojik konularda bile bunu açıkça görürüz. İşlevi olmayan, ne yaptığı belirsiz bir tek figür yoktur. Hiçbir şey yapmıyorsa sanatçıya poz veriyordur. Bunu da oturuşundan duruşundan kolayca anlarız. Oysa fotoğraf imgesinin görsel belleğimize eklenmesinden ve bu imgelerin yeni olanaklara zaman ve mekan kavramlarından soyutlanarak, yalnızca kendileri olarak, soyut bir evrene yerleşmeleriyle sanattaki insan, buna bağlı olarak varlık algısı değişti. Artık her şey olası. Her şey üst üste, iç içe bütün fizik koşulların bağlayıcılığın dışında var olabilirmiş gibi geliyor bize. Böyle görüntülerle sanat yapıtlarında karşılaştığımızda da kaynağını ve akla uygunluğunu düşünmeden benimsiyoruz.

Emanet alınmış görüntülerin, ait oldukları alandaki içerikleri boşaltıldıktan sonra yeni içerikleriyle bir araya getirilmeleri Oktay Değirmenci’nin resimlerinin asıl yapısını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu bir anlamada ele alınan ya da seçilen imgenin izinsiz ve biraz da saldırgan bir tavırla kimliğinin yok edilmesiyle ilgili kendiliğinden davranış. Uzun zamandır yaşadığımız toplumsal kaos ve içeriksiz yayınlar aracılığıyla kendi kimliklerimizi yitirmemiz gibi bir durumun sanatçı elinde yeniden gerçekleştirilmesidir. Seçilen imgelerin insan (kadın erkek) olması, Oktay’ın resimlerinde asıl sorunun insana ilişkin bir içeriğin sorgulanması olduğunu düşündürtüyor bize.
Figürler neredeyse zamandan ve mekandan koparılarak birer renkli gölgeye dönüşüyor. İçleri, üst üste bindirilmiş, pentür olarak belirlenmiş ya da anlamla yüklenmiş alanlara dönüştürülüyor. Konturlarında, alındıkları görsel alanın izlerini hiçbir değişim göstermeden taşıyan figürler bir bakıma bu yapılarıyla ait oldukları gerçek alanın bilinen imgeleri olduklarını da açığa vuruyorlar.
Kurgusal yapı içinde kendileriyle ve çevreleriyle bilinen geleneksel düzenleme mantığı içinde uyumlu hale getirilen figürler, içlerinde oluşturulan (patlayan) yangın, bomba v.b. vurgularla uyumsuzluklarının sınırladığı, bütün aykırı ele alınışlarına karşın uyumlu duruma zorla sürüklenen birer kimliksiz anıtına dönüştürülüyorlar. Her resimde yeni renk ve boya değerleriyle karşımıza çıkan bu insan imgelerinin yan yana getiriliş ve resme dönüştürülüş gerekçelerinin, süreç içinde, insana ilişkin değerlerin sorgulanışını temel sorun olarak taşımadıkları yavaşça netleşmeye başlıyor. Asıl kaygı en iyi tanıdığımız imgeler aracılığıyla resmi izleyenleri kurgusal bir düzlemde iç yapılarını ve dolayısıyla anlamını kendilerinin oluşturacakları bir evrene sürüklemek. Bu içeri ilişkin kaygının da resim yapma gerekçesiyle örtülmeye çalışıldığını, bu yolla, sanatçının kendisi için var olma yolu olarak seçtiği etkinliğin başatlığında izleticiyle karşılaşmaya çalıştığını söylemek olası.
Seçilen değişik figürlerin anlam yüklü imgeler olduğundan yola çıkarak değerlendirdiğimizde, bu anlam öbeklerinin bizim bellek imgelerimizi çağırmaya yarayan, ama kendi aralarında ilişkileriyle özel anlamlar üretmekte zorlanacağımız yer yer saydamlaştırılmış yapıştırmalar olduklarını algılamakta gecikmeyiz. Bir çocuğun kurşun askerlerinin düzenlenişindeki olasılık varsıllığı gibi düzenlendikleri, önde ya da arkada olmalarına değin algının figürlerin boylarından kaynaklandığını, bunun mekan yanılsamalarına yol açacak yardımcı bir öğe olarak resme alındığını bulgularız.
Bütün bunların ışığında dip yüzeyin, tanınır insan imgelerinin içinde yer aldığı tanınır mekanlar olmadığı, yalnızca imgeleri taşıyan resim alanı olduğu söylenebilir. Figürler, hiçbir biçim bozmaya uğratmadan kullanılan tanınma kolaylığı ile izleyiciyi yakalamaya çalışan resimsel biçimlerdir gerçekte. Oktay resimlerinde, çağdaş insanın içine sürüklendiği yeni algı dünyasının olanaklarından yararlanarak, geleneksel resimsel dili içinde, kendi resim yapma gerekçelerine dayanaklar arıyor bir bakıma. Bu yaklaşımıyla da içinde bulunduğumuz yeni koşullara tanıklığını sezgileriyle sunan ve izlememiz gereken genç bir sanatçı Oktay Değirmenci.